Akciğer kanserinin sıklığı, son yıllarda giderek artmaktadır. Daha önceleri sıklıkla 60 yaşın üzerindeki erkeklerde görülmesine rağmen, günümüzde kadınlar arasında da sıklığı artmıştır. Erkeklerde görülme yaşı da 60 yaşın altına inmeye başlamıştır.
Tümör nedir? Tümörlerin hepsi kanser midir? Kesin kanser tanısı nasıl konur?
Vücudumuzda tüm organlar hücrelerden oluşur. Hücreler vücudumuzun en küçük yapıtaşlarıdır ve ancak mikroskopla görülebilirler.
Sağlıklı vücut hücreleri (kas ve sinir hücreleri hariç) bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların (vücut içi ve dışındaki) onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği kadar bölüneceğini bilir.
Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitle ya da ur– SELİM VE HABİS) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler yada tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan yada lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.
Kanser nedir? Akciğer kanseri nedir?
Kanserleşen hücreler kontrollü büyümesi ve çoğalması gereken hücrelerin kontrolsüz büyümesi ve çoğalması sonucunda bulunduğu organda (akciğer gibi) giderek yer kaplamaya başlar (tümör – kitle ya da ur oluşur). Organın zamanla fonksiyonunu etkileyerek bozar ve çeşitli olumsuz sonuçlara neden olabilir; akciğer ile ilgili olarak nefes darlığı, oksijen taşıma kapasitesinin azalması ve bozulması, kanama,…vb sonuçlara neden olur. Diğer taraftan da tüm vücutta yıkım arttığı ve normal hücrelerin beslenmesi ve fonksiyonları için gereken tüm maddelerin de tükendiği bir durumun ortaya çıkması zamanla hastada iştahsızlık ve zayıflama meydana gelir. Sonuçta vücudun savunma mekanizması da yavaşlar ve sonunda iflas eder.
Akciğerde ortaya çıkan kanserler; Küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) ve küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) olmak üzere iki ayrı tipte sınıflanırlar. Bu kanserlerin birbirinden ayırımı, hücrelerin mikroskoptaki görüntülerine göre yapılır. Her iki tip kanser, değişik şekillerde gelişip yayılır ve tedavi edilir.
Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri (KHDAK)
Küçük hücreli akciğer kanserlerinden daha yaygındır (%80) ve genel olarak daha yavaş gelişir ve yayılırlar. Bu kanserin 3 ana tipi vardır;
- Skuamöz hücreli (yassı hücreli)
- Adeno kanser (salgı bezi hücrelerinden kaynaklanır)
- Büyük hücreli
Küçük Hücreli Akciğer Kanseri (KHAK)
Küçük hücreli olmayan akciğer kanserine göre daha az yaygındır (%20). Bu tipteki kanserler daha hızlı gelişir ve vücudun diğer organlarına yayılması da daha fazladır. Bu tip akciğer kanseri, sigara içimi ile ilişkisi en belirgin akciğer kanseridir. Sigara içen kadınların erkeklere göre bu tipe yakalanma olasılığı daha fazladır.
Yapılan çalışmalar, akciğer kanseri ile aşağıda bahsedilecek çeşitli olayların ilgili olduğunu göstermiştir.
Sigara
Sigara içimi ile akciğer kanseri arasında direk bir ilişki mevcuttur. Tütündeki kanser yapıcı maddeler akciğerdeki hücrelere zarar verir. Zamanla bu zararlı etkiler, hücrelerde kansere neden olabilir. Bir sigara içicisinin akciğer kanseri olması; hangi yaşta sigara içmeye başladığı, ne kadar süredir sigara içtiği, günde içtiği sigara sayısı, sigarayı ne kadar derin içine çektiğiyle ilgilidir. Sigara içmeyi bırakmak bir kişinin akciğer kanseri olma riskini büyük ölçüde düşürür.
Puro ve Pipo
puro ve pipo kullananlar bunları kullanmayanlara göre daha çok akciğer kanseri olma riskine sahiptirler. Kişinin kaç yıldır puro veya pipo içtiği, günde kaç adet içtiği ve dumanını ne kadar derin içine çektiği, kanser olma riskini etkileyen faktörlerdir. İçlerine çekmeseler de puro ve pipo içicileri, akciğer ve ağız kanserinin diğer tipleri için de risk altındadırlar.
Pasif İçiciler (Tütün Dumanına Maruz Kalanlar)
akciğer kanseri olma riski pasif içicilik durumunda da artmaktadır.
Çeşitli Kanser Yapıcı Maddeler
Berilyum, radon ve asbest gibi maddeler akciğer kanseri riskini arttırırlar.
Asbest
Belli bazı endüstrilerde kullanılan ve doğal olarak fiberlerde bulunan bir mineral grubudur. Asbest fiberleri partiküllere ayrılmaya meyillidirler ve havada dolaşıp kıyafetlere yapışırlar. Bu partiküller solunduğu zaman akciğerlere yerleşirler ve orada akciğer hücrelerini zarara uğratırlar ve böylece kanser gelişme riskini artırırlar. Çalışmalar asbeste maruz kalan işçilerde akciğer kanseri gelişme riskinin maruz kalmayanlara göre 3–4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu artış gemi inşası, asbest madenleri, izolasyon işi ve fren tamiri gibi endüstrilerde çalışanlarda gösterilmiştir.
Sigara içen asbest işçilerinin akciğer kanserine yakalanma riskleri daha da fazladır. Asbest işçileri işverenleri tarafından temin edilen koruyucu malzemeleri kullanmak ve tavsiye edilen iş ve güvenlik prosedürlerini takip etmek zorundadırlar.
Asbest, Anadolu’nun birçok yöresinde bulunmakta ve halkımız tarafından bilinçsizce kullanılmaktadır. Köylüler, asbesti evlerinin damlarına sermek, evlerini badana yapmak için ve küçük çocuklarda pudra yerine kullanırlar. Amasya bölgesinde ve Kayılar yörüklerinde ise bebekler, höllük toprağı olarak bilinen ısıtılmış asbestle sarılmaktadır. Bu uygulamalar sırasında havaya karışan asbest lifleri yoğun şekilde solunur. Asbest, onu topraktan çıkaran ve kullanan köylülerden başka, asbestin kullanıldığı endüstri alanlarında çalışan işçiler için de çok zararlıdır.
Hava Kirliliği
Akciğer kanseri ile hava kirliliğine maruz kalmak arasında bir ilişki bulunmuştur. Ama bu ilişki açıkça tarif edilememiştir ve daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Akciğer Hastalıkları
- Geçirilmiş tüberküloz (verem), veremden kalan yara dokusu üzerinde “akciğer kanseri” gelişebilir.
- Ailede “akciğer kanseri” olması akciğer kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır.
- Bir kere akciğer kanseri olan kişinin tekrar ikinci akciğer kanseri olma riski, hiç kanser olmamış kişiye oranla daha fazladır. Akciğer kanseri tanısı aldıktan sonra sigara içmeyi bırakmak, ikinci bir akciğer kanseri gelişmesini önleyebilir.
- Hastanın riskli mesleklerden gelmesi, yine akciğer kanseri riski açısından önemlidir;
Riskli meslekler; madenciler, tekstil, izolasyon ve tersane işçileri, petro-kimya, baca temizleyiciler, plastik sanayi işçileri, maden ve kaynak işçileri, çamaşır suyu üreticileri, cam seramik, muşamba ve batarya işçileri, boya, dökümhaneler, çelik işçileri. - Akciğer kanserinden korunmanın en iyi yolu sigara içmeyi bırakmak veya hiç başlamamaktır.
Akciğer Kanserinin Belirtileri
- Öksürük, balgam, kanlı balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, akciğer iltihabı, göğüs kafesi içine sıvı birikmesi, ses kısıklığı, tümörün damar basısı nedeniyle göğüs üst bölümünde boyunda ve başta ortaya çıkan ödem (şişlik)
- İştahsızlık ve zayıflama,
- Kemiğe yayılım sonrası kemik ağrıları, kanda kalsiyum artışı ve buna bağlı belirtiler,
- Karaciğere yayılım sonrası, karaciğer büyüklüğü, ağrı ve ateş,
- Beyne yayılım sonrası, bazı nörolojik (sinirsel) belirtiler ve nöbetler,
- Bazı hormonların tümör tarafından anormal salgılanması nedeniyle çeşitli hormonal bozukluklar da görülebilecek belirtiler arasındadır.
“Erken teşhis” çok önemli, ama maalesef akciğer kanseri çok nankördür! Şöyle ki “akciğer kanseri büyümesinin 2/3’ünü (Yaklaşık %70-75) tamamlamadan pek şikayete sebep olmuyor! Bu da çoğu durumda tanıda geç kalınmasının sebebidir. Ancak yukarıda saydığımız şikayetler (öksürük, kan tükürme, göğüs ağrısı, ses kısıklığı vb.) tedaviye rağmen geçmez, sebat eder veya artar veya nitelik değiştirirse şüphelenip bir uzmana gecikmeden ileri muayene ve tetkik için gidilmelidir”.
Tanı
Belirtilerin nedenleri bulmaya yardımcı olması için kişinin geçirdiği hastalıklar, tütün kullanma (sigara, pipo, puro vs.) durumu, çevresel veya mesleki olarak maruz kaldığı maddeler ve diğer aile fertlerinde kanser olup olmadığı sorgulanır.
Göğüs röntgeni (BT-bilgisayarlı tomografi, MRI-manyetik rezonans görüntüleme, PET-pozitron emisyon tomografisi) ve bazı testler istenebilir. İhtiyaca göre bu testlerin hepsi aynı hastadan istenebilir. Eğer akciğer kanserinden şüpheleniliyorsa balgam tetkiki (balgam sitolojisi; akciğerlerdeki mukozadan derin öksürükle çıkan materyalin mikroskopta incelenmesi) istenir. Bu tetkik akciğer kanserini tespit etmek için basit ve yararlı bir testtir.
Doktorun kanserden emin olmak için akciğer dokusunu incelemesi gerekebilir. Biyopsi (patolojik inceleme için şüpheli doku veya organdan parça alınması işlemi)ile alınan küçük bir doku parçasının patolog doktor tarafından mikroskop altında incelenmesi kişinin kanser olup olmadığını büyük olasılıkla gösterir.
Bu doku parçasını almak için bir çok yöntem vardır
1) Bronkoskopi: İnce ve ışıklı bir tüp (bronkoskop) hava yollarını görmek için ağızdan sokularak hava yolları incelenir ve şüpheli ya da tümör bölgesine yakın bronş mukozasından küçük bir doku parçası alınır.
2) İğne aspirasyonu: Göğüs duvarından tümör bölgesine doğru (öncelikle radyolojik rehberlik eşliğinde yer tespiti yapılır) bir biyopsi iğnesi sokularak tümörden küçük bir doku parçası alınması işlemidir.
3) Torasentez: Bir biyopsi iğnesi kullanılarak akciğerleri çevreleyen (plevral boşluktaki) sıvıdan biraz örnek alınarak incelenmesidir.
4) Torakotomi: Kanseri tanımak için doğrudan tümörden bir parça almak amacıyla göğüs kafesinin cerrahi müdahale ile açılmasıdır.
Akciğer Kanserinin Evrelendirilmesi
Yapılan tetkikler sonucu hastada kanser saptanırsa doktor hastalığın hangi evrede olduğunu öğrenmek isteyecektir. Bu evrelendirme, kanserin yayılıp yayılmadığını ve yayılmış ise vücudun hangi bölgesine yayıldığını bulmak için yapılır. Hastalığın evresini bilmek doktorun tedaviyi planlamasına yardımcı olur.
Akciğer kanseri genellikle beyin ve kemiklere yayılır.
Kanserin yayılıp yayılmadığını bulmak için kullanılan bazı tetkikler şunlardır:
BT – Bilgisayarlı Tomografi
MRI – Manyetik Rezonans Görüntüleme
PET – Pozitron Emisyon Tomografisi
Kemik sintigrafisi: Kanserin kemiklere yayılıp yayılmadığını gösterir. Az bir radyoaktif madde, kan dolaşımına verilir ve anormal kemik gelişimi olan yerde toplanır. Tarayıcı denilen bir alet bu alanlardaki radyo aktivite seviyesini ölçer ve bunu röntgen filmine kaydeder:
Mediastinoskopi/Mediastinotomi: Mediastinoskopi, kanserin göğüs kafesi içindeki (özellikle mediyasten denilen bölgedeki – iman tahtasının arkasındaki bölge) lenf düğümlerine (lenf bezlerine) yayılıp yayılmadığını gösterir. Bu da hastalığın evrelendirilmesinde oldukça faydalı bilgiler edinilmesine yardımcı olur.
Tedavi
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri(KHDAK) hastaları birçok değişik yolla tedavi edilebilirler. Tedavinin seçimi hastalığın yaygınlığı ile ilgilidir. Bu grup akciğer kanserinde, cerrahi müdahale en yaygın tedavi şeklidir. Radyoterapive kemoterapide hastalığın süresini yavaşlatma ve semptomları kontrol etmede kullanılabilir.
Küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) hızlı yayılır. Birçok vakada hastalık tanı konduğunda vücudun diğer bölümlerine de yayılmış durumdadır. Doktorlar vücuda yayılmış kanser hücrelerine ulaşmak için hemen hemen her zaman kemoterapi kullanırlar. Kemoterapi içeren tedavi de, akciğerdeki tümörler veya vücudun diğer bölümlerindeki tümörler hedeflenerek uygulanabilir. Bazı hastalara beyine yönelik radyoterapi, orada kanser olmasa da uygulanabilir. Bu tedaviye koruyucu beyin ışınlaması denir. Bu beyinde tümör oluşmasını engellemek için verilir. Cerrahi tedavi, küçük hücreli akciğer kanserinde çok az uygulanır.
Akciğer kanseri tedavisi birçok faktöre bağlıdır. Bunlar; akciğer kanserinin tipi, hastalığın evresi ve hastanın genel sağlık durumudur. Birçok değişik tedaviler ve tedavi kombinasyonları kullanılır.
Tümörün büyüklüğüne, yayılımına ve patolojik tipine bağlı olarak tedavide aşağıdaki tedavilerden biri veya birden fazlası kullanılır:
- Cerrahi tedavi (Kanserli kitlenin ameliyatla çıkarılması)
- Kemoterapi (ilaç tedavisi); neoadjuvan (cerrahi öncesi) ve adjuvan (cerrahi sonrası)
- Radyoterapi (ışın tedavisi) önemli yer tutmaktadır.
Neoadjuvan tedavi, özellikle cerrahi öncesi tümörü küçültmek ve cerrahi yapılabilir boyutlara ve daha doğrusu evresini azaltmak adına uygun vakalarda uygulanan radyoterapi ve/veya kemoterapidir.
Ameliyat sonrası gözle görünür, tespit edilecek düzeyde kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvan tedavi denir. Adjuvan tedavi, ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak, geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hücrelerini öldürmek amacı ile verilir. Adjuvan tedavi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki özelliklere, hastanın yaşına ve genel durumuna göre belirlenir.
Hastalar ameliyat sonrası adjuvan tedavi olarak sadece kemoterapi veya sadece radyoterapi veya hem kemoterapi hem de radyoterapi tedavisi alabilirler. Bazen, kanserin çok erken evresinde olan hastalarda, ameliyat sonrası adjuvan tedavi gerekmeyebilir.
Akciğer kanseri tedavisinde cerrahi (ameliyat), kanseri yok etmek için yapılan operasyondur. Cerrahi müdahalenin tipi, kanserin akciğerdeki yerleşim yerine bağlıdır. Akciğerdeki küçük bir parçayı almak için yapılan sınırlı ameliyat ‘wedge’ veya ‘segmental rezeksiyon’ olarak adlandırılır.
İnsanda sağ akciğer “lob” adı verilen 3 parçadan, sol akciğer 2 parçadan oluşmaktadır. Eğer cerrahi olarak tüm lob alınırsa lobektomi, sağ veya sol akciğerin biri alınırsa pnömonektomi, kanser tarafından tutulmuş bronşun veya damar yapının belli bir kısmı çıkartılıp akciğer dokusu korunursa sleeve rezeksiyon olarak adlandırılır.
Bazı tümörler yerleşimi, büyüklüğü ve hastanın genel sağlık durumunun kötülüğü nedeniyle ameliyat edilemez.
Kemoterapi (ilaç tedavisi)
Kanser hücrelerinin ilaçlarla ortadan kaldırılmasıdır. Genellikle birden fazla ilaçtan oluşur. Kemoterapi yalnız bu konuda özel eğitimi olan hemşireler veya doktorlar tarafından verilir. Kemoterapinin verilme sayısı kür diye ifade edilir (1. kür, 2. kür gibi) ve genellikle aynı ilaçlar 21 veya 28 günde bir tekrarlanarak verilir. Kemoterapi çoğunlukla damardan sıvı şeklinde ayaktan tedavi merkezlerinde veya ağızdan hap olarak verilir.
Bazen hastanın genel durumundaki bozukluk, verilen ilaçlar veya ilaçların veriliş şekillerine göre hastaların tedavilerini hastanede yatarak almaları gerekebilir. Her kür sonrası hastalar medikal onkoloji polikliniğinde kontrol edilirler. Bu kontrollerde hastalar muayene edilir, şikâyetleri dinlenir, ilaçların yan etkileri sorgulanır ve vücuttaki diğer organlara bir zarar verip vermediğini araştırmak için bazı kan tetkikleri istenir. Her kür öncesi kan sayımının yapılması ve bu sayımın kemoterapiyi veren yetkili hemşirelere gösterilmesi gerekmektedir.
Bir hastanın ameliyat sonrası kemoterapi alıp almayacağını, eğer alacaksa kaç kür alacağını patoloji raporundaki tümöre ait özellikler belirler. Ancak bu kararların verilmesinde hastanın yaşı, genel durumu da önemli rol oynar. Bir gün içinde 12 saatten fazla zamanını yatarak geçirecek kadar genel durumu kötü olan hastalara kemoterapi verilmesi, yan etkilere dayanamayacakları nedeniyle uygun değildir.
Kemoterapi yapılması planlanan hastalar, ameliyat olmuşlarsa ameliyattan sonraki 3 hafta içinde kemoterapinin başlanması tercih edilir.
Radyoterapi (Işın tedavisi)
Kanser hücresini ortadan kaldırmak için yüksek enerjili ışınlar kullanılmasıdır. Sınırlı her alana uygulanır ve bu alandaki kanser hücrelerini etkiler. Radyoterapi bir tümörü küçültmeye yönelik olarak cerrahiden önce veya kanser hücresini yok etmek için yapılan bir müdahaleden sonra uygulanabilir. Doktorlar radyoterapiyi genellikle kemoterapi ile birlikte cerrahi tedaviye karşı birinci alternatif olarak kullanırlar. Nefes darlığı gibi belirtilerin giderilmesi için de kullanılabilir.
Foto Dinamik Terapi
Bu özel bir kimyasal maddenin kan dolaşımına verilmesi ve hücreler tarafından alınmasıdır. Bu kimyasal madde normal hücreleri hızla terk eder. Fakat kanserli hücrelerde daha uzun bir süre kalır. Daha sonra bu hücrelere lazer ışığı uygulanarak maddenin aktif hale geçmesi sağlanır ve kanser hücreleri yok edilir.
Yan Etkiler
Tedavi tipine bağlıdır ve her hasta için farklılık gösterir. Hastanın doktoru ve hemşireler tedavinin olası yan etkilerini ve korunma yollarını tedavi öncesi ve sonrası hastalara açıklarlar.
Cerrahi akciğer kanseri için temel tedavi yöntemidir. Akciğer cerrahisinden sonra göğüs kafesi içinde hava ve sıvı birikebilir. Hastalar genellikle ameliyat sonrası tüm vücut hareketleri sırasında (hareket ederken, öksürürken, derin nefes alırken) yardıma ihtiyaç duyarlar. Bu hareketler tedavi için önemlidir. Çünkü geri kalan akciğer dokusunun genişlemesine yardımcı olur ve fazla hava ve sıvı birikmesine engel olurlar. Göğüste ağrı, nefes darlığı akciğer cerrahisinin yaygın sonucudur. Hastalar eski enerji ve güçlerine kavuşmak için haftalar hatta bazen aylara ihtiyaç duyabilirler.
Kemoterapinin yan etkileri verilen ilaca göre değişir. Genel bir kural olarak kemoterapi, hızlı çoğalan hücreleri etkiler. Kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan, hastalıklara karşı savunmamızı yapan ve vücudumuzdaki organlara oksijen taşıyan kan hücreleri de hızlı çoğalan hücrelerdir. Bu kan hücreleri kemoterapi aldıktan yaklaşık 1 hafta – 10 gün sonra sayıca azalırlar ve bu nedenle çabuk morarma veya diş fırçalama gibi küçük işlemler sonrası kanama olabilir. Normalde vücudumuza girdiklerinde savunma sistemimiz güçlü olduğundan hastalık yaratmayan mikroplar, kemoterapi sonrası savunmamızı sağlayan hücreler azaldığından kolaylıkla ateşli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilirler. Bu dönemde yıkayarak yediğimiz çiğ sebze ve meyveleri (örneğin salata gibi) en az 10 gün kadar yemekten kaçınmalısınız. Unutmayınız ki bu yasak meyve ve sebzelerin hastalığınız üzerine olan herhangi bir etkisinden dolayı değil, ne kadar temiz yıkasanız da yiyeceğiniz sebze veya meyvenin üzerinde kalmış olması muhtemel mikroplardan korunmak içindir.
Yiyeceklerinizin bu zaman dilimi içinde pişmiş olmasına dikkat ediniz. Eğer 38.5°C in üstünde bir saati geçen ateşiniz olursa mutlaka doktorunuza ulaşınız. Ateşiniz var ve kan hücreleriniz kan sayımında düşük bulunursa antibiyotik tedavisi almanız gereklidir. Kan hücrelerinizin sayısında meydana gelen bu azalma bir hafta ila 10 gün içinde kendiliğinden geçer ve hücreler normal sayılarına ulaşır.
Bir başka hızlı çoğalan hücre grubu sindirim sistemi hücreleri ve kıl kökü hücreleridir. Bu nedenle kemoterapi sonrası genellikle ilk haftadan sonra saçlar dökülür. Hastalarda iştah kesilmesi, bulantı, kusma, ishal ve ağız yaraları gelişebilir, bu yan etkilerin hemen hepsi ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Bu yan etkiler kısa sürelidir, hastaların şikayetleri bir sonraki kemoterapi başlamadan önce geçmiş olur.
Kemoterapinin bahsedilen bu yan etkilerinin şiddetihastadan hastaya değişir. Günümüzde modern kemoterapilerle uzun ve kalıcı yan etkilere rastlamak nadirdir. Ancak bazı kemoterapi ilaçları, kalp üzerinde olumsuz etkiler yapabilir, bu tür ilaçları kullananlarda doktor periyodik olarak kalbinizin etkilenip etkilenmediğini anlamak için tetkikler ister. Bugün kullanılan kemoterapi ilaç dozları ve kemoterapi kür sayıları kalp üzerinde olumsuz etki yapacak boyutta değildir. Bazı kemoterapi ilaçlarını aldıktan yıllar sonra, kan kanseri yani lösemi gelişme riski vardır.
Ayrıca bazı kanser ilaçları yumurtalıkları etkileyerek yumurta hücrelerini öldürürler, böylece yumurtalıklar kadınlık hormonu olan estrojeni üretemez ve hastalar menopoza girerler. Adetler seyrekleşir ya da durabilir ve bu durumda kadınlar hamile kalamazlar. Özellikle 35–40 yaşın üzerinde kemoterapi ile meydana gelen kısırlık kalıcıdır. Daha genç hastalarda kemoterapi süresince kesilen adetler bir süre sonra normale dönebilir.
Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damardan verilir ve verildikleri damara zaman içinde zarar verip, damarın sertleşmesine ve dışarıdan bakıldığında gözle fark edilebilir hale gelmesine neden olabilirler. Kemoterapi alırken veya aldıktan sonraki gün ilacı aldığınız kolda kızarıklık şişme ve yanma olursa hemen doktorunuza haber vermelisiniz.
Kemoterapi alırken herhangi bir nedenle ağrı kesici kullanmanız gerekirse doktorunuza danışınız. Çünkü bazı ağrı kesiciler vücuttaki kan hücrelerinde sayıca veya işlevce azalmaya neden olabilirler.
Bunun dışında kalp, akciğer ve böbrek hastalığınız için kullandığınız ve hayati önemi olan ilaçlarınıza kemoterapi süresince devam edebilirsiniz. Kullanmak zorunda olduğunuz bu ilaçları, doktorunuza yaptığınız ziyaretlerde göstererek kullanmanızda bir sakınca olup olmadığını doktorunuza sormanız uygun olur.
Radyoterapi, kemoterapi gibi hem kanserli hem de normal hücreleri etkiler. Radyoterapi aldıkları süre içinde hastalar mümkün olduğunca istirahat etmelidir.
Tedavi gören bölgedeki cilt kızarabilir, kuru, hassas ve kaşıntılı olabilir. Tedavinin sonuna doğru aynı bölge daha ıslak ve akıntılı hale gelir. Bu derinin ışına karşı verdiği bir reaksiyondur. Bu alan mümkün olduğunca hava ile temas edecek şekilde olmalı, sıkı iç çamaşırı ve kıyafetlerden bu dönemde kaçınılmalıdır. Işın tedavisi aldığı süre içinde bu bölge suyla temas ettirilmemelidir. Doktora sormadan bu bölge için herhangi bir losyon ya da krem kullanılmamalıdır. Işın tedavisinin deri üzerindeki etkilerigeçicidir. Fakat etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Bazen ışın tedavisi almış alan bölgede cilt rengi normale göre daha koyu renkte kalabilir.
Metastatik hastalıkta, özellikle beyin yayılmasında beyin ışınlaması yapılır. Bu işlem 1 hafta veya 10 gün kadar sürer, ışın tedavisine bağlı bulantı ve kusma gibi yan etkiler gelişebilir. Bu durumlar için radyoterapi uzmanı tedavi öncesinde ve tedavi devam ederken alınması gereken ilaçları hastaya anlatmalıdır.
Beyine radyoterapi alan hastalar baş ağrısı, deride değişiklikler, yorgunluk, bulantı, kusma, saç dökülmesi, hafıza ve düşünme süresiyle ilgili problemle karşılaşabilirler. Birçok yan etki zamanla geçer. Radyoterapinin diğer yaygın yan etkileri boğazda kuruluk, ağrı, yutma zorluğu, yorgunluk, tedavi olan bölgede doku değişiklikleri ve iştah kaybıdır.
Diğer Yan Etkiler
Kanser iştah azalmasına neden olabilir. Bazı hastalarda ağızda tatsızlık oluşur. Çoğunlukla tedavilerin yan etkileri olan bulantı, kusma ve ağızda yaralar hastanın yemek yemesini güçleştirir.
Fakat beslenme çok önemlidir. Öğünler mutlaka yeterli kalori ve protein içermelidir. Böylece kilo kaybı ve dokuların kendini tekrar tamir etmesi sağlanabilir. Tedavi alan hastalar, düzenli ve yeterli beslenirlerse kendilerini daha enerjik ve iyi hissedeceklerdir ve ilaçların yan etkileri daha az görülecektir.
Verilen tedavi ile iyileşme şansı nedir?
Bazen hastalar iyileşme şanslarının rakamlarla ifade edilmesini isterler. Aslında yapılan büyük çalışmalarda hangi evredeki hastanın ortalama ne kadar süre yaşayabileceğine dair rakamsal yüzde değerleri mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki, bu istatistiksel değerler binlerce hastaya ait değerlerin bir ortalamasıdır, yani herhangi bir kanser hastasına ne olacağını önceden kestirmek için söz konusu istatistiklerin kullanılması tam olarak doğru olmaz.
Kanseri olan iki hastanın gelecekte ne olacağı birbirinden farklıdır, tümörün ve hastanın kendisine ait bugün henüz bilemediğimiz pek çok faktör aynı hastalığa yakalanan iki kişinin farklı seyirler göstermesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle hastaların kendilerini diğer hastalarla kıyaslaması doğru değildir.
Hastaların Takibi
Akciğer kanseri tedavisinden sonra hastanın takibi de çok önemlidir. Düzenli kontroller sağlık durumundaki değişiklikleri ortaya çıkarır. Böylece eğer kanser tekrarlar ya da yeni kanser oluşursa bu mümkün olduğunca çabuk tedavi edilebilir. Bu kontroller muayene, göğüs filmi ve çeşitli laboratuvar testlerini içerir. Kontroller arasında ortaya çıkan herhangi bir sağlık problemi hemen doktora bildirilmelidir.
Tedavi sonrası önerilen özel bir diyet yoktur. Dengeli beslenme, fazla yağlı yiyeceklerden kaçınma, düzenli egzersiz yapmak yani normal şartlar altında her sağlıklı insanın uyması gereken kurallar kanser hastaları için de geçerlidir.
Kilo kaybı, iştahsızlık, aşırı yorgunluk, bulantı-kusma, baş dönmesi, karın ağrısı ve dolgunluk, kemik ağrısı, iki haftadan fazla süren öksürük, baş ağrısı olduğunda normal periyodik kontrol zamanını beklemeden doktora başvurulmalıdır.
Tedavi sırasında ve sonrasında hastalar cinsel yaşamlarına eskiden olduğu gibi devam edebilirler. Kemoterapinin yumurtalık hücreleri üzerinde olan mutajenik (bebekte ciddi anormallikler olabilmesi) etkileri nedeniyle, tedavi süresince gebeliği önlemek için doğum kontrol yöntemlerinden biri tercih edilmelidir. Verilen kemoterapi ilaçlarının çoğu yumurtalıkların çalışmasını bozar ancak bu etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Genç erkek hastalar gelecekteki yapay döllenme ya da tüp bebek için kemoterapiden önce spermlerinin saklanmasını isteyebilirler. Bazı kemoterapötik ilaçlar periferik sinirlerdeki duyuları etkilediğinden ereksiyon yeteneğini ya da ereksiyon sağlamayı ve sürdürmeyi engelleyebilirler.
Tanı sonrası tedavi planı ile hastanın yaşadığı fiziksel ve ruhsal sıkıntılar, hastalığa veya tedaviye bağlı yorgunluk, halsizlik hissi, cinsel yaşam, istek ve heyecan duyma gibi duyguları etkileyebilir. Cinsel yaşam ile ilgili bu tür sorunlar, bu dönemde yaşanılan ve tedavi sonrası geçen diğer sorunlar gibi zaman içinde geçecektir.
Cinsel yaşama yönelik kaygıların olduğunu ve bu konuda yardım almak istediğini hastalar tedavi alınan kemoterapi ünitesindeki doktor ve hemşirelere belirtmekten çekinmemelidir.
Kanser Hastalarına Destek
Ciddi bir hastalıkla beraber yaşamak kolay değildir. Kanser hastaları tıbbi ve fiziksel değişikliklerle baş etmek bir yana hayatlarını zorlaştıran birçok endişe, duygu ve düşüncelere sahiptir. Kanser hastaları işlerini sürdürebilme, ailelerinin geleceği ve günlük aktivitelerini yapabilme konusunda endişelidirler. Yapılan tetkikler, tedaviler, hastanede yatma gerekliliği, tedavi ücretleri onları endişelendirir. Bu duygusal durumla baş etmek içinde yardıma ihtiyaçları vardır.
Bir kanser hastasının bu duygusal durumuna dikkat etmek tedavinin bir parçasıdır. Sağlık personelinin desteği, destek grupları, hastadan hastaya ilişkiler kişinin kendisini daha az yalnız hissetmesini önler ve az stresli olmasını sağlar. Hayatlarının kalitesini artırır. Kanser destek grupları kanser hastalarının tecrübelerini paylaşmak ve konuşmak için güvenli ortamlar sağlar. Hastalar sağlık personeline böyle bir grup bulmak için danışabilirler.
Tüm sağlık çalışanları hastaların tedavi, çalışma ve diğer faaliyetleri konusundaki sorularına yardımcı olmalıdırlar. Bunun yanı sıra dernekler, danışmanlar, dini topluluklar ve üyeleri hastaların kişisel problemleri ve gelecekleri ile ilgili olarak onların kaygılarını giderici yaklaşımlarda bulunabilirler.
Arkadaşlar ve akrabalar hastalara destek olabilir. Hasta, kendisiyle dertleşecek diğer kanserli hastalarla tanışabilir. Kanser hastaları destek grupları oluşturup onlarla tedavinin etkileri ve kanser konusunda bildiklerini paylaşabilir. Bu konuda akılda tutulması gereken her hastanın farklı olduğudur. Her ikisi de aynı kanser hastası olmasına rağmen bir hasta için doğru olan tedavi ve yaklaşım diğeri için yanlış olabilir.
Her zaman doğru olan arkadaşların ve diğer aile üyelerinin önerilerinin doktora danışıldıktan sonra uygulanmasıdır.